Sürre Alayı Sandıkları Gaziantep’te yapılırmış.
Osmanlı döneminde Antep’te deriden sandık biçiminde imal edilmiş seyahat valizleri, sandıkları vardır. Günümüze de ulaşmış olan bu sandıkların ön tarafları sarıdan (pirinçten) yapılmış çift kilitli, arkaları zincirli (deri kordonlu, halkalı), yük hayvanına çift taraflı yüklenecek şekilde tasarlanmıştır. Daha çok kervanlarla yapılan seyahatlerde kullanılan bu valizler, “surre alayı sandığı” adıyla tanınmışlardır. Örneklerinden anlaşıldığı kadarıyla bu sandıklar Antep’te günümüzde sanatkârı kalmayan bir el sanatı hükmündedir. Özellikle Antepli Kanberoğlu ailesinin elinden çıkan sandıklar işçiliği ve tasarımı ile zamanına göre göz kamaştırı boyuttadır. Kanberoğlu ailesinin ürettiği sandıklara tarih, numara ve unvan konulmuştur. Bu özellikler bir nevi mamülün kitabesi durumundadır. Bu bilgiler ışığında bu sandıklardan yılda kaç tane üretildikleri de ortaya çıkmaktadır. Örneklerinde hareketle isimleri tespit edilenler arasında Antepli Kanberoğlu, Antep’te yaşayan Halid Erzurumî, Ruşen Babazâde Mahmud Ayıntabî gibi ustalar vardır. Geçmiş dönemlerde bir zanaat kolu olarak hizmet veren bu esnaf grubundan günümüze maalesef hiçbir şey kalmamıştır.
Bu mesleğin Gaziantep geleneksel el sanatları kategorisinde değerlendirilmesi gerekmektedir (Akbaş, 2012: 32)
Osmanlı pâdişâhlarının her yıl hac mevsiminde Haremeyn-i şerîfeyn ahâlisine, bu mukaddes yerlerde geçici olarak bulunan zâhid müslümanlara (mücavirlere), mukaddes yerlerin ve hac yollarının emniyetini sağlayan Mekke şeriflerine ve Hicaz bölgesinde yaşayan bütün şeyhlere gönderdikleri para ve değerli eşyalara surre; bunları götüren topluluğa da surre alayı denirdi.
Osmanlı Devleti’nde ilk defa surre gönderen pâdişâh, Çelebi Sultan Mehmed Han’dır. Ondan sonra gelen pâdişâhlar da seferde bulunmadıkları zamanlarda surre gönderdiler. Her sene muntazaman gönderme âdeti ise, Hâdim-ül-Haremeyn-iş-şerîf
Surre-i hümâyûn, Haremeyn evkafı nâzırı olan dârüsseâde ağalarının sorumluluğu altında hazırlanıp merasimle gönderilirdi. Merasim sırasında bulunması gereken kimseler bir gün önceden, dârüsseâde ağası ve sadâret kethüdası tarafından yazılı olarak davet edilir, ayrıca surrenin Üsküdar’a geçirilmesi için, Kireçkapı iskelesinde bir çektiri hazırlanması lâzım olduğundan, bunun te’mini de kaptan paşaya yazılırdı.
Dârüsseâde ağasıyla kethüda beyin tezkireleri üzerine gelen davetliler, sarayda, dârüsseâde ağasının makamında toplanırlardı. Ağa gelince, Mekke şerîfine gönderilmesi âdet olup daha evvel sadrâzamın huzurunda mühürlenmiş olan nâme-i hümâyûnu reîsülküttâb efendiden alır ve surre alayında görev alanlara hil’atfer giydirirdi. Bu sırada hazırlanan surre-i hümâyûn defterlerini (gönderilecek para ve eşyaların listesi) dârüsseâde ağasının yazıcısı ve haremeyn müfettişi mühürlerdi. Daha sonra defterdâr tarafından imzalanan defterlere nişancı tuğra çekerdi. Bu muamelelerden sonra davetlilere ziyafet verilir ve yemekten sonra pâdişâhın gelmesi beklenirdi. Pâdişâh, yanında vazifeli asker ve maiyyetiyle geldikten sonra, gönderilecek para, eşyalar ve bunların kayıtlı olduğu defterler ile Mekke emîrine hitaben yazılan nâme-i hümâyûn kızlarağası tarafından surre eminine teslim edilirdi. Bu esnada Kur’ân-ı kerîm ve na’tlar okunur, kurbanlar kesilir, buhurdanlar yakılır, tekbir getirilir, duâlar edilirdi.
Hediyelerin yükleneceği surre develeri son derece süslenmiş, donatılmış bir vaziyette ahır kethüdası tarafından, yedek deve de sekban başı tarafından pâdişâhın oturduğu kubbe-i hümâyûn önünden geçirilirdi. Bundan sonra develer sıra ile Bâb-ı hümâyûndan çıkarılıp Alay köşkü altından Hocapaşa’ya, oradan Bahçekapısı yoluyla Kireç iskelesine götürülürdü. Bu iskelede tekrar duâ yapılır, hazırlanan çektiriyle Receb ayının on ikisinde Üsküdar’a geçirilirken 41 pare top atılarak uğurlanırdı. Üsküdar’da da devlet erkânının merasimle karşıladığı alay, halkın coşku dolu gösterileri arasında Hicaz’a doğru yoluna devam ederdi. Yol üzerinde bulunan beylerbeyiler, surrenin emniyetini te’min etmekle mükelleftiler.
Surre-i hümâyûnla gönderilen paralar, Haremeyn’in idâresinde sarf edilirdi. Mekke emîri bu paradan aşiret şeyhlerine de hediye ederdi. Aşiretler, Osmanlı Devleti’nin bu yardımından memnun ve minnetdâr kalırlardı.
Surre-i Hümâyûnda paralar dışında gönderilen ve nâdir bulunan kıymetli halılar, seccadeler, murassa avizeler, şamdanlar, baha biçilmez mushaf-ı şerifler, levhalar, pûşîdeler (örtüler), gümüş perde halkaları, okkalarla buhurlar, elbiseler, Mekke emîrine mahsus sırmalı ve işlemeli kaftan, mücevherli kılıç, inciden tesbih ve daha pek çok kıymetli hediyeler ise, Mekke ve Medine’deki mübarek makamlara, seyyidlere, şeriflere, fakirlere, zâhidlere hediye edilirdi. Bu arada pâdişâhın ve saray erkânının dışında, mübarek makamlara ve orada bulunan müslümanlara hediyeler göndermek isteyenler, armağanını surreye teslim ederdi.