Deli Necati

Necati’yi son beş on yıldan beri ortalarda göremiyorum. Oysa eskiden
zırt pırt çıkardı karşıma. Öyle ölecek kadar da yaşlı değildi oysa…
Hem deli, hem dilenciydi Necati. Çalışma bölgesi Kavaklık Mesire
yeriydi. Sürünerek yürürdü. İki elini, iki dizini kullanarak, belki de
eli ayağı tutan çoğu kişilerden de hızlı yürürdü. Koşarcasına yani.
Rahvan…
Onun bu hız denemelerinden birine tanık olmuştum.
Bir Pazar günüydü. Çocuk çocuğu toplamış kavaklığa sahreye gitmiştik.
Akşam yaklaşırken yiyecek içecek derdine düşmüştük.
***
Mesire yerlerine genellikle öğlenden sonra gidilir. O nedenle de orada
sadece akşam yemeği yenir.
Çoğu mangal yakar, patlıcan kebabı eder eyler. Artık mis gibi açma
ekmeği de Kavaklığın fırınından alırdınız.
Yaaa, fırını da vardı eskiden Kavaklığın. Fırınında güzel çıtır
lahmacun çıkartılırdı. Tepside Patlıcan kebabının etini yakmadan
pişirmek onların işiydi.
Az uz şey değil bu fırında pişirilen patlıcan kebabının etini yakmadan
çıkartabilmek.
Sizin hiç zahmete girmenize gerek yoktu. Fırının bitişiğindeki kasaba
gider, kaç “uvak” lahmacun istediğinizi söylerdiniz. O da isteğinize
göre beş, on ya da daha çok lahmacunun etini, sebzesini hazırlar,
fırına verirdi.
Fırın aynı zamanda bir manavmış gibi, lahmacun için gerekli her türlü
sebzeyi bulundururdu dükkânında.
Size sadece yarım saat sonra gelip, fırından emanetinizi almak kalırdı.
***
Etimizi önceden hazırlamış olurduk. Çiğköftenin yoğrulacağı zamana
kadar bozulmasın diye de kendisini buzların arasında saklardık.
Bizim hatun çiğköfte yoğurmanın ustasıydı. Yoğurduğu çiğköfte
topaklarını az ağzına erisin. Çiğnemene bile gerek yok. Öylesine emek
verirdi.
Teşkilatı hazırlamıştık. Hatun leğençede köfteyi yoğurmaya başlamıştı.
Çiğköftemiz daha hazır olmuş olmamıştı ki, tepemizde bir dilenci
belirdi. Elini açmış, köfte istiyordu.
Bizim hatun, hazır olup olmadığına bakmadan ona irice bir topak yapıp
vermeye hazırlanıyordu ki, bir ses silah gibi patladı:
“Verme ammi verme! Deli o, deli!”
Bu ses Deli Necati’nin sesiydi. O da yakınlarımızdaymış. Durumu 20
metre kadar öteden fark etmiş. Bağırarak ilk uyarısını yaptıktan sonra
öylesine hızla bize doğru depara kalkmıştı ki, anlatılamaz.
Delilerin dilenmeye hakkı yoktu sanki. Var idiyse de, Necati’nin
mantığına göre, kendisinden başkası dilenemezdi.
Az sonra işi çözümleyecekti bizim Hatun. Önce Necatiye irice bir topak köfte verdi. Necati köftesini aldıktan sonra toz oldu. Artık öbürüne köfte vermişiz, vermemişiz umurunda değildi onun.
Necati için çok hakiye anlatırlar. Doğruluk derecesini bilmem ama inanılmayacak gibi de değil anlatılanlar.
Bu bizim mefluç dilencinin kerhanede dostu varmış. Bir hafta boyunca dilenip topladığı paraları o kadına götürür teslim edermiş. Kadın da kendisini bir güzel, yıkar, paklar sonra da koynuna alırmış.
***
Bırakın Necati’yi, son zamanlarda hiç deli göremiyorum çevremde.
Bilmiyorum ben mi onlara alıcı gözle bakmıyorum, yoksa onlar göçünü alıp gittiler mi?
Oysa yaz sıcaklarının bastırmasını “Balcan zamanı” diye niteler Gaziantepliler. Rivayete göre yaz aylarında iyice artarmış delilerin
sayısı
Fevzi Günenç

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir